Geçmişten Günümüze Virüsler, Hastalıklar ve Salgınlar

Gezegenimiz geçmişten günümüze dek bir çok salgına, virüse ve hastalığa tanıklık etmiştir. Keza bu salgınlar, hastalıklar ve virüsler insanlık tarihine de çok etki etmiştir. Bunları öne çıkaran etken ise; aldığı can sayısı, bulunduğu coğrafyalara her açıdan etki etmesi diyebiliriz. Şimdi sırayla 11 tane geçmişten günümüze Dünya'daki salgınlardan, hastalıklar ve virüslerden bahsedelim.

1-Antoninus Vebası 

Ayrıca bilinen diğer adıyla Galen'in Vebası (Adını Roma İmparatorluğunda yaşayan Yunan doktorun isminden almıştır.) MS 165-180 yılları arasında yaşandığı tahmin edilen, Yakın Doğu'daki seferlerden Roma İmparatorluğu'na dönen askerler tarafından getirilmiş salgın bir hastalıktır. Akademisyenler bunun çiçek hastalığı ya da kızamık olduğundan şüphelenmiştir ancak gerçek sebebi belirsizliğini korumaktadır. Salgın, Roma İmparatoru Lucius Verus'un (ö. 169) hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. Verus, Marcus Aurelius Antoninus'un kral naibiydi. Bu ölüm, aile isimleri olan Antoninus'un salgınla ilişkili hale gelmesine sebep oldu. Salgın 9 yıl sonra yeniden ortaya çıktı, Romalı bir tarihçi olan Dio Cassius'a göre (155–235), salgın Roma'da günde 2000 kişinin ölmesine sebep olmuştur, bu sayı salgından etkilenenlerin çeyreği kadardı, bu hastalığa %25 öldürme oranı vermektedir. Hastalıktan dolayı ölen kişi sayısının 5 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir ve hastalık bazı bölgelerde nüfusun üçte biri kadarını öldürdü ve Roma ordusunu harap etti.


2-Justinianus Veba Salgını 

Bizans İmparatorluğu ama özellikle başkenti Konstantinopolis'i, Sasani İmparatorluğu Akdeniz etrafında bulunan liman şehirlerini etkilemiştir. Tarihteki en büyük veba salgınlarından biridir, ilk salgında yaklaşık 25 milyon sonra gelen iki yüzyıl boyunca tekrarlarında 50 milyon kişi ölmüştür.541 yılında Konstantinopol'de İmparator Jüstinyen tahtta otururken Avrupa'da başlayan bir salgın önce Mısır'a oradan Filistin'e, Suriye'ye ve oradan da Anadolu'ya ulaştı. Jüstinyen Konstantinapol'a tüm giriş çıkışları kapattıysa da salgın hastalık askeri birliklerin şehre getirdiği malzemeler arasında yer alan fareler yoluyla girdi. Farelerin tüyleri arasına gizlenen ve bir milimetreden küçük 'Xenopsylla' isimli uçucu bir böcek, midesinde 'Pasteurella pestie' denen ölümcül veba bakterisi taşıyordu. Bu böcekler uçarak çevrede bulunan diğer farelerin tüyleri arasına yerleşip hızla üredi.İnsan vücudunun herhangi bir noktasına konup ısırarak veba mikrobunu aktaran böcekler hastalığı bulaştırdıkları kişilerin birkaç gün içerisinde ölmesine neden oldu.Bir hafta içinde veba şehirde hızla yayıldı ve ölümler başladı. Sarayın çevresi askeri birliklerce karantinaya alındı. Başlangıçta günde birkaç yüz olan ölü sayısı, kısa süre sonra binlere ulaştı. Mezar yerleri dolunca, ölüler denize atılmaya başlandı.

Hastalık normal seyrini sürdürdü ve zamanla kendiliğinden yok oldu ancak o zamana kadar dönemin en kalabalık şehirlerinden olan Konstantinopol nüfusunun yüzde 40'ını kaybetti. Salgın iş gücü ve asker sayısını kaybeden Bizans'ın zayıflamasına ve saldırılara açık hale gelmesine neden oldu ki bu durum Avrupa tarihini kökten değiştiren gelişmelerin yaşanmasına vesile oldu.



3-Kara Veba

Kara Ölüm, Kara Veba ya da Büyük Veba Salgını, 1347 - 1351 yılları arasında Avrupa'da büyük yıkıma yol açan veba salgınıdır. Asya'nın güneybatısında başlayarak 1340'lı yılların sonlarında Avrupa'ya ulaşmıştır. Salgına "Yersinia pestis" adı verilen bir bakterinin yol açtığı düşünülmektedir. Kara Veba salgınının 75 ila 200 milyon arasında insanı öldürdüğü düşünülüyor. Tam sayıları bilmek mümkün olmasa da özellikle Avrupa nüfusunun bu yıllarda yüzde 30 ila yüzde 60 oranda azaldığı belirtiliyor.Yaşanan kıyım sonrası toplumda tanrının ve kilisenin sorgulanmasına sebep olan Kara Veba salgınının dinde reformun ve hayatın pek çok alanında rönesansın başlamasının başlıca nedenlerinden biri olduğu biliniyor. Çin ve Orta Asya'dan başlayan veba, 1347'de Kırım'da bir Ceneviz ticaret merkezini kuşatan Moğol ordusunun vebalı cesetleri mancınıkla kentin içine atmasıyla Avrupa'ya taşındı. Vebadan ölen soylular arasında Aragon Kralı IV. Pedro'nun karısı Kraliçe Leanor ve Kastilya Kralı XI. Alfonso'nun oğluyla evlenmeye giderken Bordeaux'da ölen, İngiltere kralı III. Edward'ın kızı Joan da vardı. İki Canterbury başpiskoposu art arda vebadan öldü. Şair Petrarca yalnızca pek çok şiirinin esin kaynağı Laura'yı değil, koruyucusu Giovanni Colonna'yı da salgında yitirdi.

Kara Ölüm'ün Avrupa'nın nüfusu üzerinde büyük bir etkisi olmuş ve Avrupa'nın sosyal temellerini değiştirmiştir. Roma Katolik Kilisesi için de büyük bir darbe olan Kara Ölüm; Museviler, Müslümanlar, yabancılar, dilenciler başta olmak üzere azınlıklara zulmedilmesine yol açmıştır. Günlük yaşamın belirsizliği insanları o günü yaşamaya itmiş, ve bu da Giovanni Boccaccio'nun 1353'de yazdığı Decameron'una yansımıştır. Benzer salgın hastalıkların Avrupa'ya her yeni nesille geri döndüğü düşünülür; etkileri 1700'lü yıllara kadar devam etmiştir. Bunların arasında 1629-1631 yıllarında gerçekleşen İtalya salgını, Büyük Londra Salgını (1665-1666), Büyük Viyana Salgını (1679), Büyük Marsilya Salgını (1720-1722) ve son olarak da 1771 Moskova salgını bulunur. Salgının tanımı üzerine birçok tartışma mevcuttur, ancak Avrupa'da 19. yüzyılda ortadan kalkmıştır. • 14. yüzyılda bu salgına "Büyük Ölüm" dense de, daha sonraki yıllarda "Kara Ölüm" olarak tanımlanmıştır. Bunun sebebi de, genel inanca göre, bu hastalık sonucunda deri altı kanamalar yüzünden derinin siyaha dönmesidir. Aslında bu ad mecazi anlamda kullanılmış olup, "kara" burada kasvetli, sıkıntılı, kederli anlamına gelir. Tarihî kayıtlara göre bu salgında kasıklarda şişmeler (bubolar) meydana gelmekteydi. 19. yüzyılda Asya'da görülen veba hastalığında aynı belirti gözlemlendiği için 20.yy. başlarındaki araştırmacılar Kara Ölüm'ün Yersinia pestis adlı bakterinin yol açtiği sıçan (Rattus rattus ) yardımıyla ve pireler tarafından taşınan aynı hastalık olduğuna hükmetmişlerdir. Ancak, bubolar başka hastalıkların da belirtisi olabildiği için Kara Ölüm'ün bir veba salgını olduğu kesinlik kazanmamıştır. Günümüzde bu salgının sebepleri hâlâ araştırılmaktadır.

4-Amerikan Yerlilerinin Suçiçeği ile Karşılaşması 

15. yüzyılda Avrupalılar yeni dünyayı keşfetti. Amerika kıtasındaki yerliler ile temas eden Avrupalı kaşifler beraberlerinde getirdikleri virüs ve bakterileri buradaki insanlara bulaştırdılar. Suçiçeği hali hazırda Avrupa'nın üçte birini öldürmüştü ancak bağışıklık sistemleri Avrupalılar gibi gelişmemiş olan ve ilaçları da yetersiz kalan Amerikan yerlilerinin hiçbir şansı yoktu. Milyonlarca insan öldü ve o dönem yerli nüfusun yüzde 90'ı yok oldu. Bu durum Amerika kıtasının Avrupalılarca kolonileştirilmesini son derece kolaylaştırdı. 19. yüzyılın başına kadar toplamda her iki Amerikan yerlisinden biri Avrupa'dan gelen hastalıklar nedeniyle öldü.

5-1576 Kanamalı Ateş Salgını

Günümüz Meksika'sında bulunan, 16. yüzyılda Yeni İspanya diye bilinen bölgede gerçekleşen genel olarak kanamalı salgın denilen bir ya da birden fazla hastalık dolayısıyla gerçekleşen milyonlarca ölüme denmektedir. Salgının nedeni bilinmemektedir ama yerli bir kanamalı ateş türü olabileceği, belki de son 500 yılda o bölgede beliren en kötü kuraklık ve Avrupa istilasının ardından Meksika yerlilerinin yaşam şartları dolayısıyla salgının daha da çok yayılmış olabileceği düşünülmektedir. Bazı tarihçiler salgının sebebinin tifüs, kızamık ya da çiçek hastalığı olduğu teorisinde bulunmuşlardır ama belirtiler uyuşmamıştır. Kanamalı ateş salgını genellikle büyük bir kuraklığın iki yılı içerisinde gerçekleşirken yağmurlu mevsimin iki yılı içerisinde de "matlazahuatl" denen bir hastalık ortaya çıkmıştır. 1576'daki salgın, Venezuela'dan Kanada'ya doğru ilerleyen kuraklıktan sonra gerçekleşmiştir. Kuraklık ile hastalık arasındaki korelasyon ise kuraklıktan sonra gelen yağmurda, kanamalı ateş hastalığını taşıyan Calomys ismindeki fare cinsinin nüfusu, koşullar iyileştikçe artmıştır. Kanamalı ateş olduğundan şüphelenilen toplam 12 tane salgın olmuştur, en büyükleri ise 1545, 1576, 1736 ve 1813 yıllarında gerçekleşmiştir. 76'daki salgına tanık olmuş bir hekim olan Francisco Hernandez'e göre, hastalığın belirtileri ateş, şiddetli baş ağrısı, baş dönmesi, siyah dil, koyu renkli idrar, dizanteri, şiddetli karın ve göğüs ağrısı, baş-boyun nodülleri, nörolojik bozukluklar, sarılık ve burundan, gözlerden ve ağızdan aşırı kanamadır; ölüm ise 3 ila 4 gün arasında gerçekleşmektedir.


6-Yedi Farklı Kolera Salgını

Uygarlık tarihimizde yedi büyük kolera salgını yaşandı ancak bunlardan en ölümcül olanı üçüncüsü olan ve 1852-1860 tarihleri arasında meydana gelen salgındı. Koleranın başlıca sebebi içme sularının kirlenmesi ancak sebebin bu olduğu üçüncü salgına kadar anlaşılamadı. Uzun dönemler boyunca insan dışkıları ve atıkları aynı zamanda içme ve pişirme için kullanılan su kaynaklarına döküldü. Bunun büyük bir felaket haline geldiği yer ise o tarihlerde Hindistan oldu. Bugün bile dünyanın en kirli nehirlerinden biri olan Ganj Nehri 2011'de yapılan bir çalışmaya göre 100 mililitresinde 1,1 milyar dışkı bakterisi barındırıyor. Bu oran içerisinde yıkanabileceğiniz en kötü suda olması kabul edilebilecek oranın 500 bin katı. Hindular bu nehirde yıkanmanın kutsal olduğuna inanıyor ve günlük işlerinde nehir suyundan azami şekilde istifade ediyorlar. Bu nedele kolera bu bölgede sıklıkla karşılaşılan bir hastalık türü. Ne var ki, 19.yy'da yaşanan büyük salgın ile kolera tüm Hindistan'a oradan Afganistan'a ve Rusya'ya yayıldı. Resmi kayıtlara göre sadece Rusya'da bile 1 milyon insanın ölümüne neden olan salgın oradan Avrupa'ya ve Afrika'ya son olarak da Amerika'ya ulaştı. Kolera bulaşan her 5 kişiden 1'inde tehlikeli derecede ishal görülüyor. Hızla tedavi edilmezse bu kişilerden yarısı hayatını kaybediyor. Yedi kolera salgınında toplamda ölen insan sayısı tam olarak bilinmese de bunu milyonlarla ifade etmek mümkün. Üçüncü salgın ile doktorlar koleranın nedenini buldu ve o tarihten sonra içme suyunun arıtılması ve kaynatılması gerektiği bilgisi dünyada yaygınlaştı.

7-Birinci Dünya Savaşı Sırasındaki Tifüs Salgını

1914-1918 yılları arasında Tifüs bakterisini taşıyan bitlerin neden olduğu salgın savaşın beraberinde getirdiği bir olguydu. Avrupa ve Asya'da 25 milyon kişi hastalandı ve özellikle Sovyetler Birliği ülkelerinde 3 milyona yakın insan hayatını kaybetti. Batılı ülkeler salgına neyin neden olduğunu daha hızlı anladı ve bitlerden kurtulmak üzere önlemler alındı. Doğu ülkeleri ise daha geç önlem aldı ve bu nedenle dünyanın bu kısmında çok daha fazla sayıda insan hayatını kaybetti. Hastalık; akut tifüslü insanların kanını emerek infekte olan insan bitinin infeksiyonu diğer insanlara taşımasıyla bulaşır. İnfekte bit, diğer insanlardan kan emerek beslenirken rickettsiaları cilt üzerinde bırakır. Bu kişiler saçlarını ovalarken, rickettsiaları ya da bit parçacıklarını bitin ısırdığı yerin içine sokarak infekte olurlar. Herhangi bir hayvan kaynağı yoktur. Coğrafi Dağılım Olarak;Afrika'nın ortası ve doğusunda, Amerika'nın ortası ve güneyi, Asya'nın soğuk bölgelerinde (dağlık) görülür. Tifüse, aşırı kalabalığın ve kötü hijyen koşullarının hakim olduğu cezaevleri ve mülteci kampları gibi yerlerde de rastlanır.

8-Üçüncü Veba Salgını

1855-1859 yılları arasında Çin'de başlayarak dünyaya yayılan ve sadece Çin'de ve Hindistan'da bile 12 milyon insanın ölümüne neden olan bu salgına Jüstinyen Vebası ve Avrupa'nın Kara Vebası ardından 'Üçüncü Veba' denildi. Etkileri bir asır kadar süren salgın Amerika kıtasına uzak doğudan gelen farelerle taşındı. Daha önceki vebalardan farklı olarak ilerlemiş olan tıp bilimi bu hastalığın incelenmesine ve tedavi edici ilaçlar oluşturulmasına imkan sağladı. Bunların başında da antibiyotikler geldi.

9-1918 İspanyol Gribi Salgını 

spanyol gribi ya da İspanyol nezlesi, 1918 - 1920 yılları arasında H1N1 virüsünün ölümcül bir alt türünün yol açtığı grip salgınıdır. İspanyol Gribi, 500 Milyondan fazla kişiye bulaşması sonucu 18 ay içinde 50 ile 100-140 milyon arası insanın (o dönemde yaşayan dünya nüfusun %15'i) ölümüne sebep olarak insanlık tarihinde bilinen en büyük salgın olmuştur. İspanyol Gribinin bir özelliği, zayıf, yaşlı ve çocuklardan çok, sağlıklı genç erişkinleri etkilemiş olmasıdır. Birinci Dünya Savaşı'nın son aylarında tüm dünyayı etkisi altına almış, hatta kimi tarihçilere göre dört yıl süren savaşın sona ermesinde önemli bir etken olmuştur. Türkçede 1918'den itibaren "İspanyol Nezlesi" sözcük grubu kullanılmıştır. Yıllar sonra açılan bazı toplu mezarlardan alınan örnekler sonucunda domuz gribine sebep olan H1N1 virüsünden (birkaç ufak farklılık haricinde aynı) kaynaklandığı anlaşılan hastalık, İngilizceden tercümeden dolayı "İspanyol Gribi" olarak anılmaya başlanmıştır. Salgın İspanya'da başlamamasına rağmen İspanyol nezlesi olarak adlandırılmasının sebebi ise İspanya'nın, Birinci Dünya Savaşı'nda yer almamış olması ve askerî sansür nedeniyle diğer Avrupa devletlerinde salgından söz edilmezken İspanyol basınının salgın konusunu ilk kez gündeme getirmiş olmasıdır. İspanyol nezlesi ilk kez 11 Mart 1918'de ABD'nin New Mexico eyaletinde tespit edildi[kaynak belirtilmeli]. Salgın 1918 Eylül-Kasım aylarında zirve noktasına ulaşmış ve Osmanlı dahil tüm dünya ülkelerini etkilemiştir. Hindistan'da ≈17 milyon kişi, yani ülke nüfusunun %5'i bu hastalıktan ölmüştür. ABD'de nüfusun yaklaşık %28'i hastalığa yakalanmış ve 500.000 ~ 675.000 kişi hayatını kaybetmiştir. Britanya'da 250.000, Fransa'da 400.000 kişinin öldüğü tahmin edilmektedir. Fiji adalarında nüfusun %14'ü iki haftalık bir süre içinde İspanyol Nezlesi'nden Hastalığa dönemin önemli isimlerinden de yakalananlar olmuştur. Max Weber, Ressam Gustav Klimt, İspanya Kralı XIII. Alfonso ve Sophie Halberstadt Freud bu kişiler arasında sayılabilir. Metin Özata’nın yazdığı kitaba göre Mustafa Kemal Atatürk de Samsun'a hareket etme hazırlıkları içerisindeyken bu hastalığa yakalanmış ve hastalığı Beşiktaş'taki evinde atlatmıştır. İspanyol gribi bütün dünyayı kasıp kavurduğu gibi İstanbul'u da etkilemiştir.

Nâzım Hikmet dizelerinde İspanyol gribine şöyle yer verir:

Biz ki İstanbul şehriyiz, 
Seferberliği görmüşüz: 
Kafkas, Galiçya, Çanakkale, Filistin, 
Vagon ticareti, tifüs ve İspanyol nezlesi 
Bir de İttihatçılar, 
Bir de uzun konçlu Alman çizmesi
 1914’ten 1918’e kadar 
Yedi bitirdi bizi.

10-1957 Asya Gribi salgını 

Çin'de başlayan Influenza-A virüsünün ördeklerde mutasyona uğrayarak insana geçen bir hastalık olduğu düünülüyor. Asya Gribi olarak adlandırılan hastalık 4 milyona yakın insanın canına mal oldu. Aynı bulunan bir aşı ile salgının önüne geçildi. Bir yıl içerisinde 40 milyon kişi aşılandı. Asya Gribi kitlesel aşılanmanın önemini ve etkisini gösteren en önemli örneklerden biri haline geldi. 

11-HIV (AIDS) Virüsü

20. yüzyılın ortalarında maymunlardan insana geçtiği anlaşılan HIV virüsünün saptanabilen ilk örneği 1959'da Kongo'da görüldü. Ne var ki, teşhisi ve adı ancak 1980'lerde konuldu. Son 30 yılda 36 milyon insanın hayatına mal olan virüsü kesin tedavi edebilecek bir çözüm hala bulunmuyor. Sadece önlem almak ve hastalığa yakalandıktan sonra ömür boyu ilaç tedavisi kullanmak gerekiyor.

- Yavuz BOZLAK 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

1923-1950 Arası Türkiye Cumhuriyeti Tarihi

Sovyetler Birliği Darbe Girişimi - 1991

Süveyş Krizi ve Kanalın Millileştirilmesi