Anarşizm Tarihi


Anarşizm, Antik Yunanca'da an "-sız, olumsuzluk eki" ve archos "yönetici" sözcüklerinden
türetilmiştir."yöneticisiz" anlamına gelir toplumsal otoritenin, tahakkümün, erkin
ve hiyerarşinin tüm biçimlerini bertaraf etmeyi savunan çeşitli politik felsefeleri ve toplumsal
hareketleri tanımlayan sosyal bir terimdir. Anarşizm, her koşulda her türlü otoriteyi
reddetmektir. Bu hareketler genellikle, merkezi politik yapılar, üretim araçlarının özel mülkiyeti ve ekonomik kurumlar yerine toplumsal ilişkilere dayanan gönüllü etkileşim ve özyönetimi savunur,
özgürlük ve otonomi ile karakterize edilen bir toplumu arzular. Bu felsefeler, anarşi terimiyle
özgür bireylerin gönüllü etkileşimine dayanan bir toplumu, bireylerin ve toplulukların alınan
kararlardan etkilendikleri ölçüde söz sahibi olması düşüncesini ifade eder.



Anarşizm, geleneksel siyasete karşıdır; devletsizlik ve şiddetsizlik temel ilkeleridir. Klasik
anarşizmde parlamento sahte bir kurumdur, halkın iktidarı değildir, bu yüzden oy vermemek
gerekir. Devlet, doğası gereği kötüdür, kötü olduğu için değil. Partiler düzenin elemanlarıdır.
Birinci Enternasyonal'de güçlü bir anarşist akım vardır. Anarkokomünistler, bireysel
terörcüler, Malatestacılar, liberterler, genel grevciler ortaya çıkmıştır. Proudhon, mülkiyet
hırsızlıktır demiştir. Anti politik politika üretenler, nonapolitik olanlar, Anarko kapitalizmi
savunanlarla çeşitli kollarda Stirner, Proudhon Bakunin, Kropotkin, Godwin, Sorel,Goldman
Rothbard anarşist teoriye katkılarda bulunmuştur. Bir anarşist kol ise şiddeti savunur. Eylem ile propagandayı itici güç olarak görür. Buna savunmacı şiddet diyen ve suikastlerle düzeni sarsmayı
öngören devrimci Malatesta, Neçayev, Bakunin ortaya çıkmıştır. Kropotkin evrimci, Tolstoy pasifist, Gandhi boykotçu, Proudhon kooperatifçidir. Devletin emilmesini savunanlara göre halk bankaları kurulmalıdır. Postyapısalcı anarşistler ise merkezsizliği öne çıkarırlar.

Anarşistler Bolşeviklerle aynı saflarda Şubat ve Ekim devrimlerine katıldılar. Başlangıçta
anarşistler Bolşevik hareketi destekliyordu. Fakat bir süre sonra Bolşevikler, anarşistleri
ve diğer sol muhalifleri karşısına almayı yeğledi, bu karşı karşıya geliş, 1921 Kronsradt
ayaklanmasına neden oldu. Bu baskı ortamında Anarşistler, kimi zaman hapsedildiler ya da
yeraltına çekildiler bir kısmı ise muzaffer Bolşeviklere katıldı. Ukrayna’da ise anarşistler iç savaşta, önce Beyazlara ve sonra Bolşeviklere karşı, birkaç ay bölgede anarşist toplum kurma girimlerinde bulunan Nestor Makhno'nun lideri olduğu İsyancı Ukrayna Ordusu'a katılarak savaştılar. Anarşistlere uygulanan baskı karşısında, Emma Goldman ve Alexander Berkman Bolşevik siyasetini, Kronstadt ayaklanmasının bastırılmasını şiddetle eleştirdi, ardından bu eleştiriler nedeniyle Rusya’dan ihraç edildiler. Goldman ve Berkman’a göre Rus devrimi deneyimi, Bakunin'in Marksist stratejinin sonuçları hakkındaki tahminlerini fazlasıyla doğrulamıştır. 1920 ve 1930’lu yıllarda, Avrupada faşizmin yükselişi, anarşizmle devlet arasındaki çatışmanın dönüşüme uğramasına neden oldu, ve bu sorun anarşistlerin gündeminde öncelik kazandı. İtalya, anarşistler ile faşistler arasındaki ilk çatışmalara tanık oldu. Bu yüzden anarşistlerin ağırlıkta olduğu anti faşist örgüt Arditi del Popolo faşizmle mücadelede önemli rol oynadı. Bu grup, aralarında, Ağustos 1922’de Parma’dan Blackshirt'lerin geri püskürtülmesininde yer aldığı sayısız başarıya imza attı. Marksistler ve anarşistler en son ünlü Lahey Kongresi'nde bir araya gelmişler ve o tarihten sonra devamlı mücadele içerisinde olmuşlardır. Bu kongrede Marx ve Bakunin karşılıklı tartışmıştır. Bakunin'in Marx'ın fikirlerini otoriter olarak değerlendirmesiyle başlayan gruplar arasındaki tartışmanın sonunda anarşistler dışlanmış ve kongreden kovulmuşlardır. Bu anarşist ve sosyalist grupların birlikte yer aldığı son kongre olmuştur. Marksist yazarlar genelde anarşist düşüncenin bir küçük burjuva ideolojisi olduğu tezini öne sürmektedirler.



Engels, kaleme aldığı ünlü Otorite Üzerine adlı makalesinde, her türlü otoriteyi reddeden
Bakunincilerin görüşlerini sert bir dille eleştirmiş ve proleter devrimin, devlet karşısındaki
tutumuna dair anarşistlerle olan temel ayrılıklarını konu almıştır. Buna göre; devleti yaratmış
olan toplumsal ilişkileri kaldırmadan "devleti kaldırmak"tan söz eden anarşist düşünce bilim
dışı, karşı devrimci ve hatta ihanet içerisindedir. Engels bu durumu şöyle tarif etmiştir;
"Anti-otoriterciler, otoriter siyasal devletin, bir çırpıda, hatta onu yaratmış bulunan
toplumsal koşullar yokolmazdan önce, ortadan kaldırılmasını istiyorlar. Bunlar, toplumsal
devrimin ilk işinin otoritenin ortadan kaldırılması olmasını istiyorlar. Bu baylar hiçbir devrim
görmüşler midir? Devrim, elbette ki, en otoriter olan şeydir; bu, nüfusun bir bölümünün
kendi iradesini, nüfusun öteki bölümüne tüfeklerle, süngülerle ve toplarla —akla gelebilecek
bütün otoriter araçlarla— dayattığı bir eylemdir; ve eğer muzaffer olan taraf yok yere yenik
düşmek istemiyorsa, bu egemenliğini, silahlarının gericiler üzerinde yarattığı terör ile
sürdürmelidir. Paris Komünü, silahlı halkın otoritesini burjuvaziye karşı kullanmamış olsaydı,
bir gün olsun dayanabilir miydi? Tersine, Paris Komününü bundan yeterince serbest bir
biçimde yararlanmamış olmakla suçlamamız gerekmiyor mu? O halde, şu iki şeyden birisi:
anti-otoriterciler ya neden sözettiklerini bilmiyorlar, ki bu durumda kafa karışıklığından başka
bir şey yaratmış olmuyorlar; ya da bunu biliyorlar, ki bu durumda da proletaryanın hareketine
ihanet ediyorlar. Her iki durumda da gericiliğe hizmet etmiş oluyorlar."  Marksist düşünür ve aynı zamanda SSCB'nin kurucusu olan Lenin de anarşist tezleri reddederek "Alelade bir burjuva parlamenter devletin değil, ama sürekli ordusu olmayan, halk düşmanı bir polisi bulunmayan halkın üzerinde yer alan bürokrasisi olmayan bir devletin gereğini savunuyorum." demek suretiyle devlet otoritesinin proleter bir devrim için olmazsa olmaz olduğunu belirtmiştir.

- Yavuz BOZLAK


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

1923-1950 Arası Türkiye Cumhuriyeti Tarihi

Sovyetler Birliği Darbe Girişimi - 1991

Süveyş Krizi ve Kanalın Millileştirilmesi